İlk iş günüm! Sanırım heyecan kelimesinin vücut bulmuş haliyim. E kolay mı kaç kere hayal ettim bu anı ve bugün gerçekleşecek! Şimdi siz merak ediyorsunuz nasıl kaptım bu işi diye. Hemen anlatayım. Şimdi şöyle Poyraz'ın asistanı Ece ile arkadaş oldum. O tabi safım benim tesadüfen arkadaş olduğumuzu sanıyordu. Ece'yi öncesinde baya bir araştırmıştım. Çevresine girdim. Sonra çok iyi dost olduk. Ve ona güvenebileceğimden emin olduğumda da gerçekleri anlattım. Tabi kıza işten çık ben olayım Poyraz'ın asistanı diyemezdim. Ve ona kardeşimin kafesinde işletmecilik teklif ettim. Ona planımı anlattım ve kabul etti. Poyraz'ın çapkınlığı konusunda beni uyarmadan da edemedi. Sanki ben bilmiyorum. Ece onun hakkında tüm bildiklerini anlatmıştı bana zaten ben onun üniversiteden beri takipçisiydim. Biliyordum onun çapkınlığını ama baş edebilirdim değil mi? Beni zorlayacağını düşündüğüm en önemli şey ona bu kadar aşıkken nasıl normal davranacaktım? Gizemli, soğuk ve zeki asistanı olmalıydım! Ben ve gizemli, ben ve soğuk işte bunlar yan yana gelmesi bile imkansızdı. Zeki olduğumu kabul etmeliyim şimdi mütevazilik gösteremeyeceğim bu konuda. Yazarın kahkahasını duyar gibiyim! Senden zeki olduğum kesin bir insan yazdığı karakterle bu kadar dalga geçer mi ya! Hani hepsi benim bebeklerim diyen yazarlar nerede? Beni onlar yazsın sen değil! Duygularımız karşılıklı canım ben sana gıcık oluyorum ama idare ediver benim gibi. Hayır yani şimdi bu yazar bozuntusu beni Poyraz'ıma da kavuşturmaz sırf gıcıklığından. Ama ben kimim? Asuman! Bir Aşık Asuman... Aşka kim engel olabilir ki... Hele de benim aşkıma. Gör de bak bakalım kimin dediği olacak sen istediğin kadar engel ol! Bu sadece bizim aşkımızı büyütür. Neyse ne ya ne diyordum ben? Ha ilk iş günüm. Heyecandan uyuyamadığım için sabah kalktığımda berbat görünüyordum. Harika ya! Hemen duş aldım. Yüzüme maske yaptım. Dinç ve genç olmalıydım bir de güzel ve göz alıcı; gizemli ve soğuk olmam gerektiğinden bahsetmiyorum bile! Neden bu kadar gizemli ve soğuğa taktığımı merak ediyorsunuzdur. Poyraz'ın bir röportajında okumuştum; gizemli ve soğuk kadınlar onu cezbediyormuş. Oysa ben hemen her şeyi anlatabilirim karşımdakine ve oldukça sıcak kanlıyım. Üstelik karşımdaki Poyraz şimdi ben ona karşı nasıl soğuk olabilirim. Hele de gizemli olmaya çalışırken tam bir salağa benzeyeceğime eminim! Yani üçüncü olan zeki özelliğini de kaybetmiş olacağım. Neyse moral bozmak yok. '' Yeni bir iş, yeni bir aşk, kendime yeni bir ben lazım " diyerek ilk güne bomba gibi başlayacağım. O bomba patlamasın da... Ya ben ne diyorum içimdeki ses, olumsuz her fikri yasaklıyorum bundan sonra ona göre!
Dar siyahlı beyazlı -böyle beyaz eteğe siyah mürekkep dökülmüş gibi oldukça sevdiğim ve oldukça paralar saydığım bir etek- kalem etek üzerine siyah atlet ve siyah ceket giydim. Saçlarımı açık bıraktım, bol rimel ve bordo ruj sürerek makyajımı da yaptım. Siyah stilettolarımı giyip çantamı aldım ve çıktım.
Size Poyraz'ın işinden bahsetmedim değil mi... O bir mimar! Ah evet çok romantik bir meslek. Hayallerimin erkeği hayallerimin mesleğini yapıyor. Cumba Mimarlık diye bir şirketi var. Yani ortağı, okuldan arkadaşıyla açmışlar tabi ailelerinden desteği ile ama bu kadar yükselmeleri onların başarısı. Ortağı aynı zamanda en yakın arkadaşı Hakan zamanında onun sevgilileriyle az arkadaşlık yapmaya çalışmadım maalesef ortamlarına giremedim. Çünkü Hakan'da Poyraz gibi çapkındı ve ben daha kızla yeni arkadaş olmuşken ayrılıyordu. Ve ben o kızların ayrılık acısını dinlemek zorunda kalıyordum. Tam bir kabustu. Ben de beklemeye kadar verdim. Uzaktan takip ediyordum ve doğru zamanı bekliyordum. İşte şimdi o doğru zamandaydım ve hataya yer yoktu.
Şimdi şirketin önündeydim; derin bir nefes aldım ve ''Her şey bizim için'' diye mırıldandım. Ofise geldiğimde o gelmemişti Özge -Hakan'ın asistanı- ile tanıştım. Güler yüzlü iyi bir kızdı. Zaten Ece ondan bahsetmişti. Masamı gösterdi, ipad'imi verdi. Ece bu haftalık programı hazırlayarak gitmişti. Onun yaptığı programa göz attım. Birkaç dakika sonra onun rüzgarını hissettim. Ah rüzgar gibi geçti... Parfümlü rüzgar!
''Günaydın, sen yeni asistan olmalısın, odama.'' diyerek yok oldu birden. Sadece kokusu kaldı. Ben de o sırada kendime gelmeye tuttuğum nefesleri vermeye çalışıyordum. Ben galiba öldüm. İlk defa onunla birebir konuşmuştuk. Her ne kadar diyalogtan çok monolog olsa da daha çok zamanımız var. Hemen ipad'imi alıp odasına girdim. Önce kapıyı çaldım tabi ki! Bana "Gel" diye bir seslenişi vardı ki... Nereye çağırsa giderdim.
''Merhaba ben Poyraz Ateş. Ece senden övgüyle bahsetti. Asuman mıydı adın?'' dedi. Ah adımı söyledi. Onun ağzından adımı duyunca dedim ki, iyi ki dedim; iyi ki adım Asuman.
''Evet Asuman, Asuman Yazıcı'' dedim.
''Bir haftalık bir deneme süren var umarım her ikimiz de memnun kalırız. Ece'nin bu ani gidişi canımı sıktı biraz, işlerim çok yoğun olduğu için yeni bir asistan arayışına girmedim. Ama bu iş dalgınlığa, ihmale gelmez. Sen benim her şeyim olacaksın, her şeyimi planlayacaksın. Küçük sorunları bana aksettirmeden çözeceksin'' dedi. Ah ben senin her şeyin olmaz mıyım hiç canım ya... adam resmen bana her şeyim olacaksın dedi! Dedi yani... Ama tabi ben yelkenleri suya indirmeyeceğim ve iç sesime daha müsait bir zamanda dönüp birlikte çılgınlar gibi dans edeceğiz. Hemen soğuk, gizemli asistan kız kimliğime döndüm.
"Tabi efendim inanın hiç pişman olmayacaksınız. Tamamen bu işe odaklanacağıma emin olabilirsiniz." dedim tüm sevimliliğimle! Hafif bir tebessüm neyine yetmiyordu Asuman.
''Güzel, o zaman hayırlı olsun" dedi o beni bu dünyadan koparan gülümsemesiyle ve elimi sıktı! Elimi diyorum ya elimi! Hani onda olan aynı zamanda da ben de olan hatta tüm insanlarda olan organ, uzuv her neyse işte onlar birleşti... El eleyiz! Ben hülyalı hülyalı bu anın tadını çıkarırken onun elimi bırakmasıyla gerçek dünyaya düştüm.
''O zaman bu haftaki planımı iyice inceleyin. Bugün bir şirketle toplantı yapacağız. O işi almamız çok o önemli o yüzden senden o dosyayı incelemeni istiyorum. Bir sorun olursa odamdayım, gelip sorabilirsin. Kolay gelsin.'' dedi.
"Tamam efendim. Size de kolay gelsin, iyi çalışmalar.'' diyerek saçmaladım iyi çalışmalar ne Asuman ciddi misin ya! Ben kafamın içinden kendi kafama vururken tekrar seslendi. Böyle Asuman diye döküldü ismim bir kez daha dudaklarından... Ömrüm boyunca bana yalnızca Asuman dese yeterdi. Buyrun der gibisinden arkamı dönüp baktım.
"Bana efendim demeyi kes! Poyraz Bey yeterli. Sana Asuman desem sorun olur mu?'' dedi sırıtarak. Kesinlikle çok çapkındı. İçten içe erisem de dışım bir buz gibi olmalıydı.
''Kabul Poyraz Bey. Tabi ki sorun olmaz.'' dedim tam bir buzlar kraliçesi gibiydim çok resmiydim. Vay be benden beklenmeyecek bir hareketti.
"İyi o zaman, çıkabilirsin." dedi bozulduğu belli bir halde. İçten içe gülüyordum. Ah kıyamam sana be adam.
Hemen haftalık programına baktım. Bugünkü toplantı başka bir şirkette olacaktı. O şirketin dosyasını incelemeye başladım. Ve bir işletme mezunu olarak ilk defa bunun faydasını gördüm. Gelin sarılalım işletme mezunları. Raporda matematiksel bir hata vardı. Bu umrumda mıydı? Tabi ki hayır ama Poyraz'ın odasına gitmek için bir bahanem olmuştu. Kapıyı çaldım ''Girin.'' dedi. Hadi ama ben gel'i sevmiştim. Gerçi o istesin her kapıdan girerdim hiç düşünmeden. Ah keşke kalbinin kapısından da girebilsem.
"Kusura bakmayın rahatsız ediyorum ama raporda bir hata gözüme takıldı." diyerek ona hatayı gösterdim.
"Ah nasıl gözümüzden kaçmış! Sen harikasın! Hemen düzeltmeliyiz bu hatayı toplantıya kadar halledilmiş olmalı." diyerek telefonuna uzandı.
"Ben halledebilirim işletme mezunuyum." diyerek çekilin ben doktoruma yeni bir soluk getirdim. Tamam iğrenç. Tamam sustum. Tamam!
"Yapabilir misin gerçekten tam bir kriz insanısın iyi ki seni işe almışım." dedi. Senin çaren benim be Poyraz. Çare Asuman! Yine sustum.
Toplantıya gidiyorduk ben onun arabasındaydım! Tıpkı karı-koca gibiydik. O arabayı sürüyordu ben de yanında oturuyordum arada onu izliyordum. İçimde zıplayan her türlü şeyden var. O bakınca hemen gözlerimi kaçırıyordum ya yola bakıyordum ya ipad'ime. Bunu yapmamam gerektiğini biliyordum ama yanımdaydı ve ben gözlerimi ondan ayırmakta güçlük çekiyordum. Kalan son gücümle gizemli ve soğuk asistana dönebildim nihayet. Hakan Bey ve Özge de gelmiş kapıda bizi bekliyorlardı. Ben Özge'ye gülümsedim. Poyraz Hakan'a gülümseyip birbirlerine yumruk selamı verdiler -ikisi de ellerini yumruk yapıp birbirine vurdu ben buna yumruk selamı diyorum- Ben soran gözlerle Özge'ye bakınca o da gülümseyip kulağıma fısıldadı: "Şans getirmesi için her işten önce yaparlar" diyerek beni aydınlattı. Hakan Bey'le tanışıp, el sıkıştık. Ve toplantı odasına geçmemle her yer yerle bir oldu. İkimiz de birbirimize şaşkınca bakıyorduk. Benim başımdan kaynar sular dökülüp yer altımdan kayarken nutkum tutulmuştu. İşte her şeyin sonuna gelindiğindeki o çaresiz, o acı dolu, o kahrolası his bütün vücuduma yayılıp yerine sadece korkuyu bıraktı...
Kalbimin en mat yerinden...
23 Şubat 2014 Pazar
22 Şubat 2014 Cumartesi
16 Şubat 2014 Pazar
Mat Ruh: Bir Aşık Asuman Tanıtım
Merhaba! Ben Asuman... Bir zihnin içinden bildiriyorum. Beni yazan kişi istediği gibi yazacağını düşünüyor ama beni hafife alıyor. Asuman'ım ben! Bir aşık Asuman... Beni daha tanımıyor. Neyse hep beraber tanıyacaksınız beni. Bir de benim platonik bir aşkım var. Ah bir görseniz çok yakışıklı! Poyraz... Henüz ona Poyraz Bey diyorum. Ama yakınca sadece Poyraz diyeceğim. Hem de ağzımdan bazen hafif bir esinti bazen bir şarkı bazen hiddetli bir fırtına bazen bir kuş kadar titrek ve daha bir sürü şekilde çıkacak. O günler yakın biliyorum. Yazar ne düşünürse düşünsün benim istediğim olacak, onun değil. Ve ben Poyraz'ı istiyorum. Size biraz Poyraz'dan bahsedeyim. Yakışıklı olduğunu söylemiştim ama karizmatikliğinden hiç bahsetmemiştim değil mi? Çikolata kahvesi gözlerinde erimek istiyorum. Dalgalı kumral saçlarında boğulmak istiyorum. Ve işte o an: yer yer kızıl sakalları! Daha fazla devam edemeyeceğim. Çok hafif bir kirli sakal böyle rastgele serpiştirilmiş sanki. O kızıl sakallarda yanmak istiyorum. Belli belirsiz bir gamzesi var. O gamzeye konup yuva yapmak istiyorum. Sonra çenesinin o erkeksi sert hatları... Hayal edebildiniz mi? Ettiniz ve sıkı durun: Hayalinizden çok daha yakışıklı! Şimdi hemen o hayal ettiğiniz görüntüyü hafızalarınızdan siliyorsunuz! Yoksa aşık olursunuz ve ben bundan hiç hoşlanmam. Yazar benim tam bir kaçık olduğumu düşünüyor. ona diyorum ki: Sensin kaçık! Zihninde olduğumu unutma. Ben böyle karışık bir yer görmedim. Bilim adamları zihnini incelemeliler gerçi dağınıklıktan bir şey bulabileceklerini sanmıyorum. Merak etme ben biraz ortalığı toplayacağım. Zihnin benimle güvende dostum. Neyse ne diyordum? Size sesinden bahsetmiş miydim? Ah... Adam sesiyle öpüyor da dövüyor da! Gerçi dövme kısmı beni pek ilgilendirmiyor. Ben öpme kısmına yoğunlaştım. Dudakların kelimeleri öperek çıkarıyor sanki. Ve kelimeler size ulaştığında onun tarafından öpülmüş oluyorsunuz. Siz değil ben! Adamın sesini birazcık kıskanıyor olabilirim ama emin olabilirsiniz sesi sizi öpmüyor. Sadece beni öpüyor! Gerçi o dudakların başkalarını öptüğünü bilmek beni deli ediyor. Ben de bilmiyormuş gibi yapıyorum ya da daha iyisi onları ayırıyorum! Her şeyi onun için yapıyorum! O bana ait ben de ona. Sadece henüz bunu bilmiyor. Ama ben de planlar bitmez. Evet uzun süre onu uzaktan izledim, hakkında baya araştırma yaptım. Onu ondan iyi tanıyorum diyebiliriz. en azından sevgilileriyle niye ayrıldığını ve etrafındaki kızların niye ondan kaçtığını biliyorum. Ne? Ne var yani... Kaçık dediğinizi duyar gibiyim. Aşık aşık olacak o! Sadece aşığım. Bir aşık Asuman... Ve asistanı olmayı başardım. Yani bu demek oluyor ki: Her an yanındayım! Her şeyine ulaşabilirim. Ve onu kendime aşık edebilirim! Hadi bakalım maceram başlasın!
Kalbimin en mat yerinden...
" Kağıttan gemiler yaptım kalbimden
Ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı "
Didem Madak
Kalbimin en mat yerinden...
8 Şubat 2014 Cumartesi
Mat Ruh: Git! Gitme...
Seviyormuş gibi yapmak gerçekten sevmekten daha kolaydı, ben de öyle yaptım. Dedi adam. Kadın sustu. Yüreğinin ezildiğini hissetti. Bir gökdelenin altında kalmıştı sanki. Nefes alamadığını hissetti. Halbuki farkında olmadan nefes alıyordu. Bunun da onun gibi bir şey olduğunu düşündü. Sevildiğini hissediyordu. Halbuki hiç sevilmemişti. Ne garip; biri onun yaşamasına sebep oluyorken diğeri öldürüyordu. Bunları düşündü. Bir şey demeyecek misin? Dedi adam. Ne diyebilirdi ki... O da en kolay şeyi seçti: Yalanı... Senden nefret ediyorum. Dedi kadın. Daha yalanı adama ulaşmadan gözleri sildi yalanı, gözyaşlarıyla ... Kadın gitmesi gerektiğini biliyordu ama gidemiyordu. Adamın ağzından belli belirsiz bir özür dilerim çıktı. Üzgün olduğunu gözleriyle anlatmak ister gibi gözlerini kadının gözlerinin içine dikti. Kadının o gözlerde gördüğü tek şey vardı; yalan. Üzgün filan değildi adam. Ya da yeterince değildi. Sus, dedi kadın. Sadece sus ve git! Ve adam arkasını dönüp gitti. Ne kadar kolaydı onun için arkasını dönüp gitmek. Oysa kadın sanki oraya mıhlanmıştı. Bir an hep orada kalacağını hissetti. Hep o anda kalacaktı. Adam gitmişti kadına kalansa kalmaktı. Adamın gidişini izledi. Adam gözden kaybolduğunda bile ardından bakıyordu. Hala içinde döneceğine dair bir umut taşığını fark etti. Kendinden nefret etti. Onun haricindeki her şeyden nefret etti. Kadın kıpırdayamıyordu. Bir adım atsa parçalara ayrılacağını biliyordu. Canını en çok acıtan bir daha onu görememek oldu. Bir an yüzünü hatırlamaya çalıştı. Hiçbir şey düşmedi zihnine. Ölesiye korktu yüzünü unutmaktan. Ve o an zihnine düştü adamın her bir görüntüsü. Rahatladığını hissetti sadece bir an ama. Sonra hissettiği tek şey acı oldu. Her bir parçası acıyordu. Koştu. Sadece koştu. Yorulursa belki acı çekmeye hali kalmaz sandı. Koştu; gözyaşlarını ardında bıraktı. Koştu; adamın yüzünü ardında bıraktı. Birdenbire durdu. Adamın sesini duydu. Heyecanla arkasına döndü. Ve aynı yerde olduğunu fark etti. Bir milim oynamamıştı yerinden. Bir adım atamamıştı. O an hep orada kalacağını anladı. Ve bıraktı kendini bundan sonraki hayatında yapacağı tek fiile: hatırlamak. Beş duyusu en çok ben hatırlıyorum diye yarışa girmişti sanki. Yüzü, elleri, kokusu, sesi, tadı hepsi aynı anda doluştu zihnine oradan tüm vücuduna yayıldı. Ve kadın orada adam oldu. Adamın giderek onu ele geçirmesine izin verdi. Özgürlüğünü, ruhunu orada teslim etti adama. O ana kelepçeledi kendini. Orada kaldı. Orada vazgeçti kendinden. Zaman adamla birlikte yanından geçip gitti. Kadın durdu.
" Seni sevince kıpırdayan her şiiri,
Kahverengi bir çaydanlıkta saklıyorum. "
Didem Madak
Kalbimin en mat yerinden...
Neon Ruh: Kombinler 2
Kankim Gelin Oluyor Sıra da Bana Geliyor!
14 Mart Model Konseri!
For Some People Fashion Week Lasts All Year
bukombin İki Ruh sayfası için; İKİ RUH
Zihnimin en neon yerinden...
14 Mart Model Konseri!
For Some People Fashion Week Lasts All Year
bukombin İki Ruh sayfası için; İKİ RUH
Zihnimin en neon yerinden...
2 Şubat 2014 Pazar
Mat Ruh: Kara
Bir adamı sevmeyi senden öğrendim kara. Bir kadını sevmeyi senden öğrendim beyaz. Zihnimin içine bir oyuk açtım adını kara koydum. Gözlerimin tam arkasında. Gecemin ortasında avuçlarıma bir tutam beyaz düştü, üç çizginin tam ortasına. Elimin ayasına karıştın adını beyaz koydum. Gözlerime kara bir perde dindi. Senin gözlerindeki yansımadan görüyorum her şeyi. Böyle daha güzel sanki. Dokunduğum her şeyde önce seni hissediyorum beyaz. Böyle daha güzel sanki. Zihnim çok karanlık kayboluyorum içinde ama seni hiç kaybetmiyorum kara. Seni özlüyorum beyaz. Yumuşak beyaz bir buluttan sert gri bir kayaya düşüyorum bazen. Sonra elimi değdiriyorum acıyan yerlerime, geçiyor. Uyuyamadığım zamanlarda zihnimdeki yansımana bakıyorum kara. Beni rahatlatıyor, hemen uyuyorum. Bazen ölümü düşünüyorum beyaz. Ölüm beyaz bir ışık mı yoksa koyu bir karanlık mı? Eğer beyazsa hemen ölmek isterim. Belki de herkes için farklıdır ha beyaz. Ölümü ben de düşünüyorum kara. Bilinmezliği beni tedirgin ediyor. Sonra sen aklıma geliyorsun bilinmezliğin beni cezbediyor. Korkmuyorum o zaman ölümden. Sen aklıma gelince ben hiçbir şeyden korkmuyorum kara. Sen kurtuluşun olmadığı bir dünyada kurtuluşumsun beyaz. Sen anlamlı tek sözcüğümsün beyaz. Sende arınıyorum ben kara. Yeniden doğuyorum sende. Sen yaşadığım tek anlamlı anımsın. Seni seviyorum beyaz. Seni seviyorum kara.
" Ne o beni kandırmıştı.
Ne ben onu baştan çıkarmıştım.
İkimiz de bildiklerimizin ötesine, bulduklarımızın üstüne çıkmak istemiştik.
Bir noksanlığı var sanıyorduk bütün olanların belki.
Ama aslında bütünlüklerimize bahaneydik. " Turgut Uyar
Kalbimin en mat yerinden...
1 Şubat 2014 Cumartesi
Neon Ruh: Korku Filmlerinin Anaları, Babaları, Torunları
Gece ile bütünleşen filmler yani korku filmleri... Gerim gerim gerildiğimiz, kucağımızda yastığımızla yeri geldiğinde gözümüzü yarım kapadığımız, film bittikten sonra derin bir nefes aldığımız, o gece uyuyamadığımız ama izlemekten de asla vazgeçmeyeceğimiz filmler...
1-The Shining
Bir Stanley Kubrick filmi. E içinde Jack Nicholson var. Ben daha ne diyeyim. Harika bir gerilim filmi. 1980 yapımı. Korkmak için değilde gerilmek bir de ''Oha şimdi anladım!'' demek için izleyin. Filmde şaşkın, tatlı tam anlamıyla şebek bir ufaklığımız var; Torrance ailesinin oğlu. Bu ailenin babası Jack Torrance yani Nicholson bir otelde kış bekçiliği yapmaya başlar. Bu otelin eski kış bekçisi ailesini katledip intihar etmiştir. Danny daha babası işe girmeden bu otel hakkında kötü şeyler hisseder.
Ailecek gittikleri otelde ilk 1 ay her şey normaldir. Ancak 1 ayın sonunda Jack karısına ve oğluna garip davranışlarda bulunur. Ve bir gece dananın kuyruğu kopar. İzlerken yerinizde duramayacağınız anlar burada başlıyor... İşte filmden kareler:
2-Saw II
Tobin Bell'in üstün performansıyla Saw II. 2005 yılında vizyona girdi. Bana göre ilk filmden daha iyiydi. Ama her zaman dahiyane kurgusu ile insanlarda merak uyandırıyor. Bu filmde Amanda ve 5 başka kurban daha var. Diğer filmlerde olduğu gibi bu 6 kişi bir odada uyanırlar. Buraya nasıl getirildiklerine dair hiçbir fikirleri yoktur. Ancak Amanda daha önce de bu oyunu oynamış ve sağ çıkan tek kişi olabilmiştir. Bu sayede diğerlerine yol gösterir. Bakıldığında bu insanların ortak hiçbir yanı yoktur.
(Devamı spoiler içeriyor dostlar, izlemeyenler okumasın ve ''Daha ne duruyorsunuz izleyiiiin!'')
Ancak sonradan bir ortak nokta çıkacaktır; dedektifin oğlu Xavier. Bu çocukcağız, hepsini hayatlarının belli dönemlerinde işledikleri suçlardan içeri attıran dedektifin oğludur. İşte hikayenin en yaratıcı bölümü... Daha sonra olaylar bu bilgi ışığında çılgınlıkta sınır tanımayarak devam eder. İşte bazı sahneler:
3-Psycho
1960 yapımı gerilim filmi... Olağanüstü senaryosuyla izleyen herkes hayran kaldı. Ki bunları söylememe bile gerek yok siz zaten izlemiş ve hayran kalmışşınızdır. İzlediniz değil mi? Yoksa izlemediniz mi? İzlemediyseniz şayet rica ediyorum camdan falan atlayın ama durun önce filmi izleyin çünkü bu filmi izlemeden ölmek istemezsiniz! Pyscho yani sapık filminden 23 yıl sonra 2., 26 yıl sonra 3. ve 30 yıl sonra da 4. film yapıldı. İlki kadar yankı uyandırmasa da izleyenler 1.si kadar beğenmişler. E o zaman bu 4 filmi izleyin benden size söylemesi...
Buyrun bunlarda bu başyapıtın sahneleri:
4-Insidious 1-2
Anne, baba, 3 çocuk, mutlu geniş bir aile. Eski ve korkunç bir ev. Ancak diğer filmlerin aksine suç bu defa evde değil. Bir kaza sonucu evin küçük çocuğu komaya girer. Her şey bundan sonra başlar. Ancak bu olayı çözmek için geçmişe ihtiyaç vardır. Evin babasının hatırlamadığı bir takım olaylar bu gün çocuğuna olmaktadır. Oğlunu kurtarmak için baba her şeyi yapacaktır.
Ve o çılgın sahneler:
(Korkunç resimleri koyamayacağım
istiyorsan yaz Google'a insidious diye bak canım yani. Gece gece)
Insidious 2. Film ilkinin devamı. Ama bence ilkinden çok daha güzel ve sıkı bir senaryosu var. İlkinden 3 yıl sonra yani 2013'de çıktı. Filmi anlatasım var ama anlatmıyorum çünkü film hakkında hiçbir şey bilmeden izlediğinizde çok daha fazla etkilenip sürprizlerle karşılaşacaksınız. Yani sonuç olarak izleyinnnn!!!
5-The Purge
Arınma gecesi. 2013 yapımı konusuyla ilgi çeken oyuncularıyla merak uyandıran heyecanlı sürprizlerle dolu bir film. Yepyeni bir uygulama; suç oranını azaltmak için yılda 1 kez Amerika genelinde 12 saat boyunca HER ŞEY SERBEST! Polis, hastane yok. O 12 saat boyunca yaptığın hiçbir şeyin hiçbir cezası yok. Vicdan azabını saymazsak... Evin her yerini kendi sattığı üstün güvenlik sistemi ile donatan 1 baba, çocuklarıyla arası iyi komşularıyla çekişmeli 1 anne, ailesiyle özellikle kendisinden büyük erkek arkadaşı konusunda sorunları olan ergen 1 kız, geleceğin bilim adamı 1 çocuk. Ancak onlarla aynı evde davetsiz bir misafir var; onu öldürmek isteyenlerden kaçan evsiz bir adam. Gerisini izleyin!
Aklıma gelen sevdiğim korku/gerilim filmleri bunlardı. Umarım siz de seversiniz. Bu arada ben bunları yazarken odada olduğunu bile unuttuğum ama arada hareket edip ödümü kopartan köpeğime teşekkürler...
Zihnimin en neon yerinden...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)