8 Şubat 2014 Cumartesi

Mat Ruh: Git! Gitme...

Seviyormuş gibi yapmak gerçekten sevmekten daha kolaydı, ben de öyle yaptım. Dedi adam. Kadın sustu. Yüreğinin ezildiğini hissetti. Bir gökdelenin altında kalmıştı sanki. Nefes alamadığını hissetti. Halbuki farkında olmadan nefes alıyordu. Bunun da onun gibi bir şey olduğunu düşündü. Sevildiğini hissediyordu. Halbuki hiç sevilmemişti. Ne garip; biri onun yaşamasına sebep oluyorken diğeri öldürüyordu. Bunları düşündü. Bir şey demeyecek misin? Dedi adam. Ne diyebilirdi ki... O da en kolay şeyi seçti: Yalanı... Senden nefret ediyorum. Dedi kadın. Daha yalanı adama ulaşmadan gözleri sildi yalanı, gözyaşlarıyla ... Kadın gitmesi gerektiğini biliyordu ama gidemiyordu. Adamın ağzından belli belirsiz bir özür dilerim çıktı. Üzgün olduğunu gözleriyle anlatmak ister gibi gözlerini kadının gözlerinin içine dikti. Kadının o gözlerde gördüğü tek şey vardı; yalan. Üzgün filan değildi adam. Ya da yeterince değildi. Sus, dedi kadın. Sadece sus ve git! Ve adam arkasını dönüp gitti. Ne kadar kolaydı onun için arkasını dönüp gitmek. Oysa kadın sanki oraya mıhlanmıştı. Bir an hep orada kalacağını hissetti. Hep o anda kalacaktı. Adam gitmişti kadına kalansa kalmaktı. Adamın gidişini izledi. Adam gözden kaybolduğunda bile ardından bakıyordu. Hala içinde döneceğine dair bir umut taşığını fark etti. Kendinden nefret etti. Onun haricindeki her şeyden nefret etti. Kadın kıpırdayamıyordu. Bir adım atsa parçalara ayrılacağını biliyordu. Canını en çok acıtan bir daha onu görememek oldu. Bir an yüzünü hatırlamaya çalıştı. Hiçbir şey düşmedi zihnine. Ölesiye korktu yüzünü unutmaktan. Ve o an zihnine düştü adamın her bir görüntüsü. Rahatladığını hissetti sadece bir an ama. Sonra hissettiği tek şey acı oldu. Her bir parçası acıyordu. Koştu. Sadece koştu. Yorulursa belki acı çekmeye hali kalmaz sandı. Koştu; gözyaşlarını ardında bıraktı. Koştu; adamın yüzünü ardında bıraktı. Birdenbire durdu. Adamın sesini duydu. Heyecanla arkasına döndü. Ve aynı yerde olduğunu fark etti. Bir milim oynamamıştı yerinden. Bir adım atamamıştı. O an hep orada kalacağını anladı. Ve bıraktı kendini bundan sonraki hayatında yapacağı tek fiile: hatırlamak. Beş duyusu en çok ben hatırlıyorum diye yarışa girmişti sanki. Yüzü, elleri, kokusu, sesi, tadı hepsi aynı anda doluştu zihnine oradan tüm vücuduna yayıldı. Ve kadın orada adam oldu. Adamın giderek onu ele geçirmesine izin verdi. Özgürlüğünü, ruhunu orada teslim etti adama. O ana kelepçeledi kendini. Orada kaldı. Orada vazgeçti kendinden. Zaman adamla birlikte yanından geçip gitti. Kadın durdu.


" Seni sevince kıpırdayan her şiiri,
Kahverengi bir çaydanlıkta saklıyorum. " 
Didem Madak














Kalbimin en mat yerinden... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder